Sessiz Bir Tanıklığın Ardından

Sessiz Bir Tanıklığın Ardından


"Ben sadece acıya tanıklık etmek istedim. Birilerinin duymadığı, görmek istemediği o acılara kulak vermek..."


Bazen hayat bizi, hiç hesapta olmayan bir kavşağa getirir. Kalbimiz, sezgimiz, bazen sadece insan oluşumuzla verdiğimiz bir karar, beklemediğimiz sonuçlar doğurabilir. Yakın zamanda gazeteci Ahmet Dönmez ile gerçekleştirdiğim bir röportaj da benim için böyle bir dönüm noktasıydı. Bu röportaj, kimseyi ikna etmeye, kimseye meydan okumaya yönelik değildi. Aksine; sadece anlaşılmak isteyen, yaşamının yükünü sessizce taşıyan insanların sesine biraz olsun alan açma çabasıydı.


Ama ne yazık ki bu niyet, bambaşka anlamlara çekildi. Sosyal medyada tanımadığım insanlar tarafından kırıcı sözlerle hedef gösterildim. Etiketlendim, sorgulanmadan yaftalandım. Bunlar karşısında hissettiğim hayal kırıklığını tarif etmek kolay değil. Ama biliyorum ki yalnız değilim. Bugün pek çok insan, sadece konuştuğu, empati kurduğu ya da bir başkasına kulak verdiği için aynı yalnızlığı yaşıyor.


Tam da burada, Hannah Arendt’in "kötülüğün sıradanlığı" kavramı anlam kazanıyor. Arendt bize kötülüğün çoğu zaman büyük ideolojilerle değil, düşünmeksizin tekrar edilen sözlerde, sorgulanmadan benimsenen yargılarda, ve en çok da suskunlukta büyüdüğünü hatırlatır. Kötülük, bazen sadece kolay olanı seçmektir: dinlemek yerine yargılamak, anlamak yerine sessiz kalmak.


Bu yazıyı kimseyi suçlamak, kendimi savunmak ya da cevap vermek için değil; beni duymayı seçenlerle kalpten bir bağ kurmak için yazıyorum. Belki bu satırları okuyan biri şu anda aynı sessizliği yaşıyor. Belki bir zamanlar kendini anlatmaya çalıştı ama yarım bırakıldı. İşte ben, tam da bu insanlar için yazıyorum.


Hayatım boyunca kendi yolumu hep içsel pusulamla çizmek zorunda kaldım. Göç ettim, yeniden başladım, anneliği tek başıma öğrendim, sevdiklerimi geride bıraktım. Ve şimdi bir terapist olarak, insanın en temel ihtiyacının sadece konuşmak değil, duyulmak olduğunu biliyorum. Bessel van der Kolk’un dediği gibi: "Travma, kişinin kimliğine işlenmiş bir yalnızlık hâlidir." Ve bu yalnızlığı paylaşmak, bir iyileşme adımı olabilir. Ve yine Susan Sontag’ın ifadesiyle: "Başkasının acısını görmek, yalnızca bilgi değil; duygusal bir emektir." Bu emeği vermeye hazır olan herkese kalbim açık.


Ben tehdit değilim. Bir şeyleri dönüştürmeye çalışanlardan da değilim. Ama bir şeyleri duymak, anlamak ve insanca kalmak isteyen biriyim.


Ve siz bu satırları okurken belki kendi içinizde bir hikâyeye, bir sessizliğe, bir tanıklığa alan açıyorsunuz. Belki bu yazı, yalnızca benim değil, hepimizin yaşadığı ortak insanlık hâline bir selamdır.


Kötülük, çoğu zaman büyük patlamalarla değil; sıradan sessizliklerle büyür. Ama şunu da unutmayalım:

İyilik de sıradandır.

Bir mesajda, bir omuzda, bir yazıda, bir bakışta...


Ve biz, o sıradan iyilikleri çoğaltanlardan olabiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

: Post-Cemaat Dönemde Psikolojik İyileşmeye Dair Notlar

İmtihan Algısının Gölgesinde: İnançlı Bireyde Sorumluluk, Özgürlük ve Kendini Gerçekleştirme