Kayıtlar

Temmuz, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Terapi Odasında Dindar Erkeklerle Kadın Bedenine Dair Bastırılmış İnançlar Üzerine

 Terapi odasında karşımdaki danışan, eşini sevdiğini ama ona yakınlaşmaktan çekindiğini söyledi. Göz göze gelmekte zorlandığını, onu arzuladığında içini bir suçluluk duygusunun kapladığını anlattı. “Eşime dokunduğumda, sanki günah işliyorum gibi geliyor,” dedi. “Ona zarar verecekmişim gibi korkuyorum, sonra hemen kendimi geri çekiyorum.” Bu cümlelerin ardında sadece bireysel bir sıkıntı değil, derin bir kültürel ve inançsal yapı vardı. Danışan, muhafazakâr bir ortamda yetişmişti. Küçüklüğünden beri kadınlarla mesafeli olmanın, onlarla fazla konuşmamanın bir edeple, takvayla, korunma haliyle eş tutulduğu bir anlayış içinde büyümüştü. Bu anlayış ona, kadının mahremiyetine saygı göstermeyi öğretmişti — ki bu elbette İslam’ın öğretileri açısından değerli bir duruştur. Fakat zamanla bu saygı, yerini bir tür endişeye, sonra da korkuya bırakmıştı. Artık kadın bedeni sadece saygı duyulacak bir alan değil, aynı zamanda “yaklaşılırsa tehlikeye dönüşebilecek” bir alan haline gelmişti. Ve bu ...

Kendine Söylediğin Yalanlar Sessizce Seni Tüketir

 “Kendi kendimizi kandırmak, başkalarının bizi kandırmasından daha tehlikelidir.”  Václav Havel Psikoterapi odasında en sık karşılaştığım şeylerden biri, insanların başkalarına değil, kendilerine söyledikleri yalanlardır. “Ben iyiyim.” “O beni seviyor.” “Dayanmak zorundayım.” “Her şey yolunda görünüyor, sorun bende olmalı.” Bu cümleler, çoğu zaman bir başkasına değil, kişinin kendi zihnine fısıldadığı teselli sözleridir. Ama her fısıltı, içten içe biraz daha yorar. Çünkü insan, gerçeklerden kaçarken en çok kendini kaybeder. Freud’un savunma mekanizmaları teorisinde belirttiği gibi, inkâr ve rasyonalizasyon gibi psikolojik süreçler, kişiyi yoğun acılardan korumak için devreye girer. Bu mekanizmalar, hayatta kalmak için geliştirilmiş içsel kalkanlardır. Ama zamanla bu kalkanlar kalınlaşır ve kişi, o duvarların ardında kendini unutmaya başlar. Carl Jung’un gölge kavramı tam da bunu anlatır: “İnsanın gölgesiyle yüzleşmeye cesareti yoksa, içindeki karanlık onu sessizce yönetir. ...

Kötülüğe Sessiz Kalmak da Bir Seçimdir

 Topluluk, İnanç ve Bireysel Sorumluluk Üzerine Psikolojik Bir Yüzleşme “Bir yere ait olmak, insanı hayatta tutar. Ama bazen ait olduğun yer, seni kendine yabancılaştırır.” — Bruce Parry Bruce Parry, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan yerli topluluklarla aylar geçirdiği belgesellerinde, bize modern hayatın dışında kalan bir dünyanın kapısını araladı. Bu topluluklarda hiç depresyon olmadığını söylediğinde birçok izleyici şaşırmıştı. Ama şaşılacak bir şey yoktu: Orada herkesin bir yeri, bir görevi, bir anlamı vardı. İnsan yalnız değildi, yersiz değildi. Kim olduğunu bilmek için aynaya değil, topluluğa bakması yeterliydi. Bu derin aidiyet hali, modern bireyin en büyük yarasına parmak basıyor: anlam yoksunluğuna. Ancak tam da burada bir çelişki başlıyor. Ya o topluluk artık vicdanla çelişen şeyler yapıyorsa? Ya birey, ait olduğu yerde kendine karşı susmak zorunda kalıyorsa? Kimi zaman insan, yalnız kalmamak uğruna kendi doğrusunu bastırır. Bu bastırma, zamanla bir huy haline gelir....