Terapi Odasında Dindar Erkeklerle Kadın Bedenine Dair Bastırılmış İnançlar Üzerine
Terapi odasında karşımdaki danışan, eşini sevdiğini ama ona yakınlaşmaktan çekindiğini söyledi. Göz göze gelmekte zorlandığını, onu arzuladığında içini bir suçluluk duygusunun kapladığını anlattı. “Eşime dokunduğumda, sanki günah işliyorum gibi geliyor,” dedi. “Ona zarar verecekmişim gibi korkuyorum, sonra hemen kendimi geri çekiyorum.” Bu cümlelerin ardında sadece bireysel bir sıkıntı değil, derin bir kültürel ve inançsal yapı vardı. Danışan, muhafazakâr bir ortamda yetişmişti. Küçüklüğünden beri kadınlarla mesafeli olmanın, onlarla fazla konuşmamanın bir edeple, takvayla, korunma haliyle eş tutulduğu bir anlayış içinde büyümüştü. Bu anlayış ona, kadının mahremiyetine saygı göstermeyi öğretmişti — ki bu elbette İslam’ın öğretileri açısından değerli bir duruştur. Fakat zamanla bu saygı, yerini bir tür endişeye, sonra da korkuya bırakmıştı. Artık kadın bedeni sadece saygı duyulacak bir alan değil, aynı zamanda “yaklaşılırsa tehlikeye dönüşebilecek” bir alan haline gelmişti. Ve bu ...