Tanıklığın Dönüşüm Gücü: Yasta, Kaybın Eşiğinde ve Sessizlikte Bir Ses Olmak


"Beni biri duyduğunda, sadece anlatmış olmuyorum. Yeniden var oluyorum."

Bu söz, kayıp yaşamış, yas tutan ya da ağır bir travmadan geçmiş insanların içsel hakikatine dokunur. Travma yalnızca başımıza gelen şey değil, aynı zamanda anlatamadığımız, tanık bulamadığımız acıdır. Judith Herman, "Travma ve İyileşme" adlı eserinde şöyle der: "İyileşme, güvenli ilişkiler içinde, travmanın tanınmasıyla başlar." Yani acıyı onarabilmek için, önce o acıya bir başkasının gözünün, kulağının ve kalbinin dokunması gerekir.

Tanıklık, işte bu noktada hayati bir rol oynar.

Tanıklık Nedir? Tanıklık, sadece dinlemek değildir. Dinleyeni de dönüştüren bir etkileşimdir. Shoshana Felman ve Dori Laub, "Testimony: Crises of Witnessing" adlı kitaplarında tanıklığın çift yönlü dönüşüm yarattığını savunurlar: "İyileşme sadece anlatanın değil, tanık olanın da dönüşmesidir."

Bir başkasının acısına gerçekten kulak vermek, kişinin kendi içsel duyarsızlıklarını da fark etmesine yol açar. Duyma eylemi, etik bir sorumluluğa dönüşür. Felman'a göre, tanıklık aynı zamanda tarihsel bir boşluğu doldurmak, inkârı kırmak ve insan onuruna dair yeni bir hafıza inşa etmektir.

Her Şeyini Kaybetmiş Bireyler İçin Tanıklık Neden Gerekli? Yas sadece bir insanı ya da bir nesneyi kaybetmek değildir. Anlamı, aidiyeti, güveni ve geleceği de yitiririz. Tanıklık burada bir kurtarma halatı gibidir:

  • "Senin yaşadığın gerçek. Gerçek olduğu kadar anlamlı."

  • "Ben seni duyuyorum, ve bu senin yok olmadığını gösteriyor."

  • "Sen bir öznedir; yalnızca başına gelen şeylerden ibaret değilsin."

Bessel van der Kolk, "The Body Keeps the Score" kitabında bedenin travmayı nasıl tuttuğunu anlatırken, tanıklığın önemini de vurgular: "Travma, kelimelere dökülene ve biri tarafından karşılık bulana kadar, kişiyi geçmişin içinde tutar."

Tanıklık ve Yas: Onarıcı Bir Güç Yas sürecinde tanıklık:

  • Acının meşrulaştırılmasını sağlar: "Bu sana yapıldı ve bu doğru değildi."

  • Duyguların bastırılmadan paylaşılmasına izin verir.

  • Kayıp sonrası kimliğin yeniden yapılandırılmasına destek olur.

Donald Winnicott'un "holding environment" (tutucu çevre) kavramı, yas sürecinde tanıklığın taşıyıcı işlevini çok iyi anlatır. Winnicott, bir çocuğun duygusal olarak gelişebilmesi için güvenli bir tutulum alanına ihtiyacı olduğunu söyler. Yetişkinler için de tanıklık tam olarak böyle bir psikolojik tutma alanıdır.

Empatik Tanıklık: Bir Duruş Biçimi Tanıklık uzmanlık gerektirmez; ama derin bir etik bilinç ister. Dinlerken kendimize şu soruları sormalıyız:

  • Acıyı düzeltmeye mi çalışıyorum, yoksa ona eşlik etmeye mi?

  • Bu kişiyi "kırılmış" olarak mı görüyorum, yoksa "kırılgan ama özne" olarak mı?

  • Onun acısına dair kendi yargılarımı mı duyuyorum, yoksa onu kendi sesiyle mi dinliyorum?

Carl Rogers'ın "koşulsuz kabul" ilkesi burada önem kazanır. Çünkü tanıklık sadece sözlü bir eylem değildir; kabul, saygı ve empatiyle gelen bir varoluşsal tekliftir.

Kapanış: Toplumca yaşanmış büyük travmalarda – savaşlar, sürgünler, siyasal baskılar – iyileşmenin anahtarı sadece reformlar ya da tazminatlar değildir. İyileşme, sessiz kalınmış acıların duyulmasıyla başlar.

Tanıklık, kurbanı yalnızlıktan çıkarır; tanığı da kendi vicdanıyla yüzleştirir.

Çünkü iyileşme, bir kişinin sadece anlatmasıyla değil; bir başkasının "evet, seni duyuyorum" demesiyle mümkün olur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sessiz Bir Tanıklığın Ardından

: Post-Cemaat Dönemde Psikolojik İyileşmeye Dair Notlar

İmtihan Algısının Gölgesinde: İnançlı Bireyde Sorumluluk, Özgürlük ve Kendini Gerçekleştirme