Travmadan Sonra: Kendi Hayatına Yeniden Dokunmak


"İnsan bazen yalnızca hayatta kalmaz; yeniden yaşamayı öğrenir."

Ağır travmalardan geçen insanların yaşadığı kayıp, sadece bir olaya ya da döneme dair değildir. Travma, çoğu zaman kişinin kendi merkezinden uzaklaşmasına, kimliğini tanımlayan parçaların dağılıp sessizliğe gömülmesine neden olur. Böyle zamanlarda insanlar, gündelik seslerin, siyasal çatışmaların, kutuplaşmış tarafların gürültüsü arasında daha da yalnız hissedebilir.

Oysa ne iktidar, ne muhalefet, ne cemaat… Bu kadar kırılmış bir ruh için ihtiyaç olan şey: kendine dönebilmek, kendi iç sesini yeniden duyabilmektir.

Psikiyatrist Judith Herman, travma sonrası iyileşme sürecinde üç temel evreden bahseder: güvenliğin yeniden sağlanması, anlatının inşası ve yeniden bağ kurma. Bu süreç, önce bireyin kendi iç dünyasıyla kurduğu bağı onarmasını gerektirir. Yani iyileşme, önce bireyin kendine dönebilmesiyle başlar. Kimin ne dediğinden önce, "Ben ne hissediyorum?" sorusunun duyulması gerekir.

Ancak travmalar, üzerinden yıllar geçse bile kapanmaz. Bessel van der Kolk’un ifadesiyle, "Travma, geçmişin şimdiymiş gibi hissedilmesine neden olur." Yani kişi, o olaydan fiziksel olarak uzaklaşsa da, zihinsel ve duygusal olarak hâlâ aynı yerde takılı kalabilir. Bu nedenle bazı defterlerin yeniden açılması, konuşulmamış olanın dile gelmesi, donmuş duyguların çözülmesi gerekir.

İyileşmenin ilk adımı, o acının artık senin üzerinde sessizce hüküm sürmesine izin vermemektir. Travma, dile gelmediğinde içeride şekil değiştirerek başka sıkıntılar yaratabilir: bedensel ağrılar, uyku bozuklukları, sürekli bir tedirginlik ya da anlam kaybı… Bu yüzden konuşmak, sadece bir paylaşım değil; aynı zamanda bir direnç ve yeniden var olma biçimidir.

Travma, kişinin zamandan, mekândan ve kendilik hissinden kopmasına neden olur. Bu nedenle kişinin yeniden kendini merkeze alabilmesi, bir lüks değil, bir zorunluluktur. Ama ne yazık ki toplumsal dinamikler bu bireysel iyileşme hakkını çoğu zaman görmezden gelir. İnsanların acıları, ideolojik mücadelelerin arka planına itilir; birey yalnızca bir temsil, bir dava, bir taraf olarak görülür. Oysa travma yaşayan bir insan, önce sadece bir şey olmak değil, "yeniden kendisi olmak" ister.

Psikolog Yael Danieli, "kolektif travma"dan çıkan bireylerin sıklıkla kendilerini değersiz, terk edilmiş ve içsel olarak donmuş hissettiklerini belirtir. Çünkü yalnızlık sadece fiziksel bir uzaklık değil; duygusal ve varoluşsal bir kayıptır. Ve bu yalnızlıkla başa çıkmanın en etkili yolu, kişinin kendi öz kaynaklarını fark etmesi, kendine destek olacak yönlerini yeniden hatırlamasıdır.

Bu süreçte atılabilecek küçük ama güçlü adımlar vardır:

  • Günlük tutmak: Kendi hikâyene alan açmaktır.

  • Rutinler oluşturmak: Zamanla yeniden bağ kurmaktır.

  • Beden farkındalığı: Kendi bedenini yeniden hissetmektir.

  • Sanatla, doğayla temas: Sessizce ifade bulmaktır.

  • Yardım istemek: Güçsüzlük değil, farkındalıktır.

İyileşme, bazen büyük devrimler istemez. Bazen sadece bir nefes alanı, bir sessizlik, bir sabah güneşi yeterlidir.

Bu yazıyı okuyan sen… Eğer kendini bir süredir donmuş, yorulmuş, kararsız hissediyorsan, lütfen bil ki bu çok insani bir tepkidir. Kırılmak seni zayıf yapmaz. Kendi iç dünyana dönmek seni bencil yapmaz. Bu, iyileşmenin ta kendisidir.

Ne cemaatin, ne devletin, ne ideolojilerin seni tanımlamasına izin ver. Senin hikâyen, senin sesin, senin duygun var. Ve bu dünyada, seni sadece sen olduğun için önemseyen insanlar da var.

Travma seni hayatın dışına atmış olabilir. Ama geri dönmenin yolu, önce kendine yaklaşmaktır. Kendini duy, kendine iyi davran, kendine alan aç. Çünkü bazen yeniden yaşamak, sadece "ben buradayım" demekle başlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sessiz Bir Tanıklığın Ardından

: Post-Cemaat Dönemde Psikolojik İyileşmeye Dair Notlar

İmtihan Algısının Gölgesinde: İnançlı Bireyde Sorumluluk, Özgürlük ve Kendini Gerçekleştirme