Kayıtlar

Toplumsal Gösterilerde Çocukların Rolü: Strazburg Mitingi Üzerine Kısa Bir Gözlem

ECHR öncülüğünde yapılan Strazburg mitingini sosyal medyadan takip ediyordum. Kalabalığın sesi, pankartlar, yürüyen insanların kararlılığı… Hepsi bana çok anlamlı geldi. Ama beni en çok durduran şey, yine çocuklardı. Fotoğraflarda bir çocuğun annesinin elini tutarkenki hali, bir diğerinin arkasında taşınırken gözlerini kalabalığa dikmesi… İçimde yankılanan soru büyüdü: Çocuktan aktivist olur mu? Bazı çocuklar sadece susarak bile bir toplumun vicdanına dokunur. Bazı çocuklar ise konuşmak ister. Kimi zaman anne babaların, kimi zaman sistemin yüklediği sessizliği yırtmak ister. Ama biz büyükler… Bazen onların sesini kullanırken fark etmeden bir şeyi daha taşıtıyoruz onlara:  Kendi umutlarımızı, öfkelerimizi, iyileşmemiş yaralarımızı. Travma uzmanı Bessel van der Kolk şöyle der: “Travma sadece başa gelen şey değildir; anlatılamayan, tanıklık edilmeyen şeydir.” Evet, yaşananların anlatılması iyileştirir. Ama çocuklar için bir fark var:Anlatım onların duygusal gelişimlerine uygun ol...

İmtihan Algısının Gölgesinde: İnançlı Bireyde Sorumluluk, Özgürlük ve Kendini Gerçekleştirme

 İnançlı birey için yaşamın anlamı çoğu zaman bir “imtihan” zemini üzerinde kurulur. Hayatın acı ve zorlukları, Tanrı’nın kişiye sunduğu bir sınav gibi yorumlanır. Bu yorum, bireye sabır, metanet ve umut aşılayabilir. Ancak bazı durumlarda, bu inanç çerçevesi, bireyin yaşamındaki sorunları dönüştürme kapasitesini sınırlandırabilir. Psikoloji literatüründe bu duruma, dış kontrol odağı (external locus of control) denir. Julian Rotter’ın tanımıyla: “Birey, kaderini dışsal güçlerin belirlediğine inanıyorsa, kendi yaşamında değişim yaratma gücünü kaybeder.” (Rotter, 1966) 1- İmtihan ve Öğrenilmiş Çaresizlik: Sabır mı, Sessizlik mi? İmtihan kavramı, inançlı bireyin hayatın zorluklarını anlamlandırmasında önemli bir rol oynar. Ancak bu kavramın her duruma otomatik olarak uygulanması, bireyde zamanla bir tür psikolojik felç yaratabilir. Bu durum psikolojide “ öğrenilmiş çaresizlik ” (learned helplessness) olarak bilinir. Martin Seligman’ın ortaya koyduğu bu kavrama göre: “Kişi ne y...

Travmadan Sonra: Kendi Hayatına Yeniden Dokunmak

"İnsan bazen yalnızca hayatta kalmaz; yeniden yaşamayı öğrenir." Ağır travmalardan geçen insanların yaşadığı kayıp, sadece bir olaya ya da döneme dair değildir. Travma, çoğu zaman kişinin kendi merkezinden uzaklaşmasına, kimliğini tanımlayan parçaların dağılıp sessizliğe gömülmesine neden olur. Böyle zamanlarda insanlar, gündelik seslerin, siyasal çatışmaların, kutuplaşmış tarafların gürültüsü arasında daha da yalnız hissedebilir. Oysa ne iktidar, ne muhalefet, ne cemaat… Bu kadar kırılmış bir ruh için ihtiyaç olan şey: kendine dönebilmek, kendi iç sesini yeniden duyabilmektir. Psikiyatrist Judith Herman, travma sonrası iyileşme sürecinde üç temel evreden bahseder: güvenliğin yeniden sağlanması, anlatının inşası ve yeniden bağ kurma. Bu süreç, önce bireyin kendi iç dünyasıyla kurduğu bağı onarmasını gerektirir. Yani iyileşme, önce bireyin kendine dönebilmesiyle başlar. Kimin ne dediğinden önce, "Ben ne hissediyorum?" sorusunun duyulması gerekir. Ancak travmalar, üze...

Sessiz Bir Tanıklığın Ardından

Sessiz Bir Tanıklığın Ardından "Ben sadece acıya tanıklık etmek istedim. Birilerinin duymadığı, görmek istemediği o acılara kulak vermek..." Bazen hayat bizi, hiç hesapta olmayan bir kavşağa getirir. Kalbimiz, sezgimiz, bazen sadece insan oluşumuzla verdiğimiz bir karar, beklemediğimiz sonuçlar doğurabilir. Yakın zamanda gazeteci Ahmet Dönmez ile gerçekleştirdiğim bir röportaj da benim için böyle bir dönüm noktasıydı. Bu röportaj, kimseyi ikna etmeye, kimseye meydan okumaya yönelik değildi. Aksine; sadece anlaşılmak isteyen, yaşamının yükünü sessizce taşıyan insanların sesine biraz olsun alan açma çabasıydı. Ama ne yazık ki bu niyet, bambaşka anlamlara çekildi. Sosyal medyada tanımadığım insanlar tarafından kırıcı sözlerle hedef gösterildim. Etiketlendim, sorgulanmadan yaftalandım. Bunlar karşısında hissettiğim hayal kırıklığını tarif etmek kolay değil. Ama biliyorum ki yalnız değilim. Bugün pek çok insan, sadece konuştuğu, empati kurduğu ya da bir başkasına kulak verdiği içi...

Toplumsal Empati Tükenmesi ve Acı Hiyerarşisi: Kimsenin Acısınin “Fazla Gelmediği” Bir Yer Var mı?

 Jun 8, 2025 Toplumsal Empati Tükenmesi ve Acı Hiyerarşisi: Kim İçin Üzülmeye Değer? Sosyal medya ekranlarımız artık birer dijital ağıt duvarına dönüştü. Gazze’de ölen çocuklar, İran’da saçını açtığı için öldürülen genç kadınlar, Ukrayna’daki bombardımanlar, Türkiye’de hâlâ konteynerde yaşamaya çalışan depremzedeler, cemaatten ayrıldığı için ailesi tarafından dışlanan insanlar, göç yollarında kaybolan hayatlar… Her gün yeni bir acıya tanıklık ediyoruz. Ya da tanıklık etmekten kaçıyoruz. Çünkü yorgunuz. Çünkü tükeniyoruz. Bazen “Buna da mı üzülmeliyim?” diye iç geçiriyoruz. İşte bu yorgunluk hâli, çağımızın ruhsal ve ahlaki krizlerinden birini tanımlar: toplumsal empati tükenmesi . Psikoloji bu durumu “compassion fatigue” ya da “empathy fatigue” olarak adlandırıyor. Yani başkalarının acılarına sürekli maruz kalmanın ardından oluşan duygusal tükenme hâli. Travma psikoloğu Charles Figley bunu şöyle açıklar: “Empati kapasitesi sınırsız değildir. Sürekli maruz kalındığında kişi ya ken...

Tanıklığın Dönüşüm Gücü: Yasta, Kaybın Eşiğinde ve Sessizlikte Bir Ses Olmak

"Beni biri duyduğunda, sadece anlatmış olmuyorum. Yeniden var oluyorum." Bu söz, kayıp yaşamış, yas tutan ya da ağır bir travmadan geçmiş insanların içsel hakikatine dokunur. Travma yalnızca başımıza gelen şey değil, aynı zamanda anlatamadığımız, tanık bulamadığımız acıdır. Judith Herman, "Travma ve İyileşme" adlı eserinde şöyle der: "İyileşme, güvenli ilişkiler içinde, travmanın tanınmasıyla başlar." Yani acıyı onarabilmek için, önce o acıya bir başkasının gözünün, kulağının ve kalbinin dokunması gerekir. Tanıklık, işte bu noktada hayati bir rol oynar. Tanıklık Nedir? Tanıklık, sadece dinlemek değildir. Dinleyeni de dönüştüren bir etkileşimdir. Shoshana Felman ve Dori Laub, "Testimony: Crises of Witnessing" adlı kitaplarında tanıklığın çift yönlü dönüşüm yarattığını savunurlar: "İyileşme sadece anlatanın değil, tanık olanın da dönüşmesidir." Bir başkasının acısına gerçekten kulak vermek, kişinin kendi içsel duyarsızlıklarını da fark et...

: Post-Cemaat Dönemde Psikolojik İyileşmeye Dair Notlar

Bazı yapılar, içine doğduğun, büyüdüğün ve kendini bulduğun yerlerdir. Kimi zaman bir okul olur bu, kimi zaman bir fikir hareketi, kimi zaman bir inanç topluluğu. Fethullah Gülen cemaati, uzun yıllar boyunca birçok insan için tam olarak böyle bir aidiyet alanıydı. İçinde anlam vardı, hizmet vardı, maneviyat vardı. Ve bir gün, her şey dağıldı. Ahmet T. Kuru’nun “Türkiye’nin Post-Cemaat Sorunu” başlıklı yazısını okurken, bir sosyal bilimci olarak yaptığı analizden çok daha derin bir şey hissettim: bir topluluğun değil, bir kimliğin çöküşü. Bu yazıda o çökmenin insan ruhunda nasıl izler bıraktığını, nasıl görünmez yaslar ve sessiz hayal kırıklıkları yarattığını anlatmak istiyorum. Kayıp Ama Ne Kaybı? Cemaatin dağılmasıyla birlikte birçok insan yalnızca bir yapıyı kaybetmedi. •⁠  ⁠Dostlarını, •⁠  ⁠Hayat amaçlarını, •⁠  ⁠Manevi yolculuklarını, •⁠  ⁠Belki de en önemlisi, kendilerine dair tanımlarını yitirdi. Bu, basit bir kopuş değil. Bu, varoluşsal bir sarsıntı. İnandığın...